Eastern MediterraneanTurkish

Annan Planı ve 2004 Referandumuna Giden Süreç

Annan Planı, BM’nin o dönem itibari ile Genel Sekreterliğini yürüten Kofi Annan’ın İsviçre ve Belçika federal devlet sisteminden hareketle; Tek bir birleşik Kıbrıs Devleti ortaya koyan tasarısını Kasım 2002 yılında taraflara sunulmuştur. Annan Planı, temelde iki ayrı Devleti’n bir araya gelerek ortak Federal bir Devlet Yapısı oluşturmasını ön görmekteydi. Ayrıca kurulacak devlet iki ayrı kesimli Avrupa Birliği (AB) üyesi olacaktı. Annan Planı, Her iki toplumda aynı anda olmak üzere referanduma gidilerek, her iki referandumun olumlu sonuçlanması durumunda kurulacak olan tek Federal Devletin Yunanistan ve Türkiye arasında toplumlararası bir antlaşmanın imzalanmasına olanak sağlanacaktı. Yapılan referandum, yeni bir Kıbrıs Devletinin doğması ve akabinde Avrupa Birliğine üye olarak girmesini de içermekteydi. Referandumda verilecek olan kararın bu iki soruya karşı verilmesi şeklinde yorumlanıyordu. FakatGKRY’nin işgal ederek temsil ettiği ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’, 2003 yılının Nisan ayında Avrupa Birliği arasında imzalanan Katılım Antlaşması ile üyeliğini garantilemiştir. Annan Planı’nın daha sonraki gelişmiş(değiştirilmiş) şeklinde ise referandumda söz konusu ikilem yaratan sorunun birbirinden ayrıştırıldığı görülmektedir (Dinçer, 2019, s. 62)

Annan Planına göre yürütme, parlamento aracılığı ile seçilecek 6 kişilik Başkanlık Konseyi’nin yetki alanına girmektedir. Seçilen Başkanlık Konseyi üye kişilerin iki kesimli devlet üyelerinin nüfus oranları doğrultusunda seçileceğini öngörür. Yasama Faaliyetlerinin, Federal Parlamento tarafından yürütülecek, Federal parlamento ise Temsilciler Meclisi ve Senatörler Meclisi şeklinde iki kamaralı bir yapı gösterecektir. Temsilciler meclisi ve Senato 48 üyeden oluşarak iki kesimli devletlerin nüfusuna orantılı olarak seçilecek, her iki ayrı devletin en az 12 üyeye sahip olmasını öngörmekteydi. Yargı erki ise, Yüksek Mahkemenin bulunmasını ve her iki kesim devletten eşit sayıda yargıcın gelmesini öngörmekte ayrıca Yüksek Mahkeme’nin garantörlüğü ile anayasanın tam anlamıyla uygulanmasını sağlayacağını öngörmekteydi. (Dinçer, 2019, s. 62)

Annan Planı, sadece devlet yönetimi ile ilgili konuları içerisinde barındırmıyor ayrıca mülkiyet ile beraber birçok konu başlığını içerisinde taşıyordu. Bununla Birlikte planda, Kıbrıs’ın askersizleştirmeye yönelik adımların da olduğu görülmektedir. Bu bağlamda 1960 yılında yapılan İttifak ve Garanti Antlaşmalarının devam etmesini ve ada da görev yapmak üzere kurulacak olan Birleşmiş Milletler Barış Gücü olacaktı ve bu misyonun bir ek parçası da belli sayıda Türk ve Yunan askerinin de ada da görev yapacağını kapsamaktaydı. Geriye kalan Kuzey ve Güney Kıbrıs silahlı kuvvetleri ve milis güçler lav edilecekti. Annan Planı’nın temel yapı hatlarını değiştirmeden ufak pürüzlerin ve değişikliklerin yapılmasıyla 31 Mart’ta Kıbrıslı Rum ve Türklere planın beşinci ve son taslağını sunmuş söz konusu metinde uzlaşılamayan meselelerin Birleşmiş Milletler aracılığı ile tamamlanmıştır (Dinçer, 2019, s. 63).

III. A. Annan Planı Ve Rumların Reddi: ‘Kıbrıs Türk Halkı Açısından Sakıncaları’

Nitekim Planın son versiyonu olan 5. Taslağı 24 Nisan 2004 yılında Kıbrıs Kuzeyi ve Güneyin de aynı anda referanduma sunulmuş, Kıbrıs Türk Tarafının%65 gibi bir oranla ada da çözüm olmasından yana olduğunu açıkça belirtirken, Kıbrıslı Rumlar ‘BM’ çerçevesi kapsamında siyasi eşitlik temelli oluşturulan Annan Planına %76 gibi ‘hayır’ oyu vererek söz konusu plana karşı onay vermemişlerdir. Kıbrıslı Rumların Annan Planı kabul etmemelerini ‘olağan’ bir durum\gelişme olarak değerlendirmemiz gerektiği vurgulanmalıdır. Söz Konusu gelişmenin başat aktörü Avrupa Birliği’nin ta kendisi olmuştur. Avrupa Birliği’nin topluluğa girme ilkelerinden “koşullu üyelik” felsefesinin Kıbrıslı Rumlara karşı etkin biçimde uygulayamayarak, birliğe üye olmak için başvuran Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ninAvrupa Birliği tarafından geçmiş tarihlerde aslında ‘koşulsuz’ biçimde üye olarak kabul edilmesi, Rumların Annan Planına karşı bir tutum sergilemesinde en büyük paya sahip oldu. (Arıkan, 2004, s. 8).

İki tarafın da konsensüs olarak bir araya gelmesini ön gören Annan planı iki taraf arasında belirlenmiş bazı konularda karşılıklı olarak taviz vermelerini zorlamaktaydı. Güney Kıbrıs’ın henüz tam üyelik kabulü kesinleşmemiş olması Kıbrıslı Rum siyasi ve kilise elitleri tarafından karşı tutum sergilenen Annan Planına karşı, karşılıklı ‘konsensüs ve uzlaşı’ politikasının ve diplomasisinin Kıbrıslı Rumların Ulusal olarak gördüğü çıkarlarına karşı aykırı bir plan olduğunu savunarak referandum süresince Kıbrıslı Rum vatandaşlarının izledikleri politika tercihlerinde oldukça etkili olmuşlardır (Arıkan, 2004, s. 8).

Bir diğer öne çıkarılan önemli husus, GKRY’nin Annan planı çerçevesinde öne çıkarılan çözüm tekliflerini AB’ye üye olduktan sonraki döneme bırakarak hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olan müzakerelerde hem de Türkiye Cumhuriyeti ile olan müzakere masasında daha göreli bir avantajın elde etmek istemesi ve daha sağlam bir konum elde etmeyi hedeflemekteydi. Bir diğer deyişle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile tam üyelik görüşmelerini ‘Kıbrıs Sorunu’ ile ilişkilendirilmesi ve bu amaçla hem Türkiye’ye hem de Kıbrıslı Türklere bir baskı politikası uygulamasını amaçlayacaktı (Arıkan, 2004, s. 8)

Annan Planı’nın özünü oluşturan felsefesi ve ortaya koyduğu yapısı doğrultusunda 1963 yılında fiilen yıkılmış olan ve Kıbrıs Rumların işgal ederek tek taraflı temsil ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devam ettiği öngörüsü ile hazırlanan planın söz konusu meseleye bir ‘Anayasal Sorun’ şeklinde yaklaşılmasına neden oldu. Planın ruhu ve özü itibarı ile Kıbrıs Türk kesiminin beklenti ve isteklerini karşılamamakla birlikte Yunan ve Rum ikilisin hedeflerinin yeni bir hukuki ve siyasi zemine koymasını sağlamıştır. Kıbrıslı Türkler için varlık temelini oluşturan ve vazgeçilmez olan ‘egemenlik’hakkı ilkesi Annan Planı çerçevesinde kabul görmemiştir. Annan Planı Belgesi’nin temel idealini ve anlayış çerçevesini oluşturan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 4 Mart 1964 yılında alınan “186 sayılı” karar perspektif üzerine gelişmiştir. Annan Planının ortaya koyduğu güç paylaşımı ile ilgili görüşler; “basit federal sistem” bakış açısı üzerinde dayandırılan bir Federal Yapının oluşumu şeklinde düzenlemekteydi. Nitekim yasama erkinin üst ve alt meclislerden oluşması anlayışı bunu ortaya koyar. Alt meclisin nüfusa dayalı oran ile oluşması, Yetkilerin toplandığı Alt Mecliste ‘basit çoğunluk’ şeklinde alınacak kararlarda Kıbrıslı Rumların hâkimiyet ve ağırlığını getirecekti (Vatansever, 2010-2012, s. 1521-1522).

Annan Planı çerçevesinde vurgulanacak bir diğer unsur, adada ki Kıbrıslı Türklerin statüsünün tanımlanmaması ve açıklığa kavuşturulmamasıdır. Annan Belgesinin ortaya koyduğu bu yaklaşım Kıbrıslı Türklerin halk olmasından kaynaklanan imtiyazlarının ve haklarının yitirmesi demekti. Annan Belgesi çerçevesinde Kıbrıs Türk Kesimi açısından hayati önem taşıyan ve vazgeçilmez unsur sayılan ‘iki halklı ve iki kesimli’ ilkesini ortadan kaldırmaktaydı. Bu doğrultuda Londra, Zürih ve Lefkoşa Antlaşmaları çerçevesinde oluşturulan yapının ‘iki toplumlu\halklı’ ilkesi Annan Planını Belgesi ile ret edilmiş olmaktaydı. Planın öngördüğü mülkiyet ile ilgili düzenlemeler ve Avrupa Birliği yaklaşım normları, Kıbrıs Rum nüfusunun ve toprak ile ilgili taviz konularının düzenleniş şekil itibarı ile iki halklı ve kesimli ilkesini yok saymasının ve bununla birlikle Kıbrıslı Türk’ün önemli sayıdaki nüfusu yerlerinden zorla göç ettirilmek suretiyle zorlanmıştır (Vatansever, 2010-2012, s. 1522).

Kasım-Aralık 2002, Şubat 2003, 29-31 Mart 2004’te tam beşinci kez değişiklik ve revizyona uğrayan Annan Planı 24 Nisan 2004 tarihinde eş zamanlı olarak Kıbrıs adasının İki Kesiminde ayrı olarak referanduma sunuldu ve çıkan sonuç itibari ile Kıbrıs Rum Tarafının adanın kuzey kesimini kontrolü altına alıp temsil edemeyeceklerini ortaya koyarak, Kıbrıs Türklerinin uluslararası platformda çözümsüzlüğün nedeni ve uzlaşmayan taraf olarak suçlamalarını ortadan kaldırmıştır. Kıbrıs Türkleri Annan Planına karşı ‘evet’ oyu kullanarak olumlu yaklaşması halde cezalandırılan kesim olmuş, Annan Planına karşı ‘hayır’ oyu vererek ada da çözüm istemeyen taraf olan Rumlar 1 Mayıs 2004 tarihinde “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında adanın tamamını temsilen Avrupa Birliği üyesi olmuş ve Rum-Yunan ikilisi böylece hedeflerine ulaşmıştır (Vatansever, 2010-2012, s. 1523).

1960 tarihinde imzalanan Garanti Antlaşması’nın 1. Maddesinde yer alan “Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan’ın üye olmadığı hiçbir birliğe üye olamaz” hükmünü içermektedir. Fakat Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine üye olmasıyla birlikte Türkiye’nin garantörlük antlaşması çerçevesinde bulunan hakkına, yetkilerine bir kısıtlama ve zamanla ortadan kalkmasına neden olabilir. Ayrıca Kıbrıslı Türk Kesimin Avrupa Birliği’nde “ayrı ve tamamen bağımsız” bir kimlik yapısıyla temsil edilmemekte “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında bir yapı olarak Avrupa Birliğinde yer bulacaktır (Erdoğan, 2016, s. 154).

Türkiye ve Kıbrıslı Türklere tanınmış olan özel hak statüler, Avrupa Birliğinin tek bir siyasal sistem oluşturmaya yönelik gücünü arttırması doğrultusunda zamanla hükmünü kaybedecektir. Belli süreçler dahilinde Kıbrıs adasından kademeli şekilde eksiltilecek ve tamamen adadan çekilecek olan Türk Askeri, Kıbrıs Sorununun bir Avrupa Birliği İç sorunu halini almasıyla Türkiye AB’ye üye olmaması uzun vadede değerlendirdiğinde soruna müdahil olma hakkını yitirmesi olacaktır. Yapılacak olan bir fiili harekât durumunda Avrupa Birliği’ne Saldırı anlamını taşıması olacaktır (Erdoğan, 2016, s. 154-155).

Annan Planında dikkatleri çekecek bir diğer unsur, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum kesimlerinde karar alma\verme organlarından geçirmeden ve parlamentolarından geçirmeden her iki kesimde de referanduma gidilmesidir. Kıbrıs Türk Halkının ve Kıbrıs Rum Halkının Annan planı hakkında yeterli bir bilgiye ve fikre sahip olmadan referanduma sunulmuştur. Yaşanan tüm bu gelişmeler doğrultusunda Avrupa Birliği üyesi olmak ve Avrupa Birliği ile mevcut sorun ve problemlerini ortadan kaldırmak isteyen Türkiye, Annan planına destek verdiğini belirtmişti. Annan Planı çerçevesinde Kıbrıs Türk Halkı Avrupa Birliğine üye olma isteği duygusunu yeşertti ve KKTC Talat liderliğinde ki hükümet Annan Planını destekledi. Türkiye’de ki medyanın oluşturmuş olduğu pozitif bir hava ile gidilen Annan Planı referandumu, Kıbrıs Türkleri, temelde KKTC’nin ekonomik ve iktisadi şartların düzeleceği umutlarıyla ½64’lük yüksek bir yüzdelik oranıyla plana olan desteğini ve ada da kalıcı ve kapsamlı bir çözümün istemesini göstermiştir. Annan Planına gösterilen çözüm odaklı girişim ve tavırları sebebi ile Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Avrupa Birliğinin Kıbrıs Türklerine 139 milyon Euro mali paketinin verilmesi suretiyle ödüllendirilmiştir (Erdoğan, 2016, s. 155).

28 Mayıs 2004 yılında Birleşmiş Milletler(BM) Genel Sekreter’inin açıklamış olduğu ‘iyi niyet’ misyonlu raporu ile Annan Planı referandumu sonrası Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin mevcut durumlarının ve statülerinin toplumlararası camia nezdinde yeniden ele alınması gerekliliğini ve referandum sonuçları ile Kıbrıs Türklerine karşı baskının uygulanmasına Kıbrıslı Türklerin Dünya tarafından izole edilmesine ve tecrit edilmesine hiçbir gerekçenin artık varlığı olmadığını kayıtlara geçerek dile getirmiştir. Ayrıca Kıbrıs Türklerine karşı uygulanan ambargoların ve çeşitli kısıtlamalar ile izole edilmesi, uygulamalarının kalkmasını hem Güvenlik Konseyine hem de uluslar arası platforma güçlü bir çağrı yaparak Kıbrıslı Türklerin iktisadi, siyasi, sosyal ve ekonomik kalkınmalarına engel teşkil eden ve onları Dünya dışına iten tecrit eden her türlü düzenlemenin ve uygulamanın kaldırılmasını istemiştir. Güvenlik Konseyi’nin aldığı 541, 550 sayılı kararların bunlara mani olmayacağını ve buna engel teşkil etmediğini vurgulamıştı (Sandıklı, 2010, s. 11).

Ayrıca yayınlanan raporda Kıbrıs özelinde öngörülen kapsamlı ve kalıcı bir çözüm için iki kesimin siyasi ortaklık ve eşitlik ilkelerine dayalı olması gerektiğini vurgularken, Annan Planının öngördüğü çözümün başarısızlıkla sonuçlanmasının başat aktörü ve sorumlusu Kıbrıslı Rumları gösterirken Rum yönetiminin sergilediği tavır ve tutumunu sorgulayarak, her iki kesimin siyasi ortaklığına ve eşitliğine dayanan bir çözüm istemeleri durumunda Kıbrıslı Rumların sadece bunu dile getirmekle yeterli olamayacağını bununla birlikte eyleme geçerek çözümün istediklerini göstermelerinin gerekliliğini belirtecektir. Genel Sekreterin belirttiği bir diğer husus, Kıbrıslı Rumların Annan Planına karşı değil temelde çözümün olmamasına karşı planın reddedildiğini vurgulamasıdır (Sandıklı, 2010, s. 11).

Sonuç

Son tahlilde Avrupa Birliği Kıbrıslı Türklerin ada da varlıklarını yok sayarak Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında Rumlar tarafından işgal edilen devletin temsilcisi olarak Rumları görmüşlerdir. Kıbrıs sorununa yeni bir boyut kazandıran Avrupa Birliği, Rumların tam üyelik başvurusu yaptığı tarihten itibaren söz konusu üyeliğin adada ki barışa katkı sağlayacağı yönündeki olumlu kararları ile Kıbrıslı Rumların Adada iki kurucu halktan oluşan nitelikte ki devlet imajını ortadan kaldırmaya ve Kıbrıs sorununda kapsamlı ve kalıcı çözümden de uzaklaştırmaya itmiştir.

Nitekim bunun sonucu olarak yapılan Annan Planı Referandumu sonuçları Kıbrıslı Rumların çözümden ne kadar uzaklaştığını ve kalıcı kapsayıcı bir çözümün istemeyen taraf olmasını açıkça tüm uluslararası platformlarda gözler önüne serilmiştir. Avrupa Birliğinin Barışa hizmet edecek ve katkı sağlayacak ideali ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rumlar tarafından yapılan üyelik başvurusu ve AB’nin karar alma mekanizmalarının verdiği kararlar Annan Planında Kıbrıslı Rumların büyük çoğunluğunun ‘hayır’ oyu kullanmasıyla tüm bu sürecin Rumlar açısından çözümden uzaklaşmasını sağlamıştır.

Uluslararası toplumun ve kurumların büyük desteği ve çabası ile sürdürülen ve hazırlanan Annan Planı her ne kadar da Kıbrıslı Türklerin olumlu bakarak oy kullansalar dahi Planın tam içerik olarak bir fikrin tam olmadığı ve çözümsüzlüğün getirmiş olduğu ekonomik, siyasi, sosyal ambargoların yaratmış olduğu sıkışıklık ve bunalış nedeni ile bir an önce çözümün gerçekleşmesi adına referanduma gittiği açıktır. Annan planı Kıbrıs Halkının Halk olmasından kaynaklan veli-nimetlerini Kıbrıslı Rumların plana hayır demesiyle kaybetmeyerek bardağın dolu tarafından kazançlı çıkan taraftır. Özellikle son günlerde bölgede ve uluslararası gelişmelerle ve Kıbrıs çevresinde ki doğal gaz ve petrolün bulunmasıyla çok daha farklı ve güçlü bir boyut kazanmıştır. Kıbrıslı Türk Halkının Annan planında ortaya koyduğu çözüm yanlısı tavırlar ve sonuca yansıması Kıbrıs Sorununda çözüm istemeyen ve uzlaşılmayan taraf algısı kırmış olsa da uluslararası toplumun uyguladığı ambargolar ve kısıtlamaların hiçbir gerekçesi kalmadığı halde devam etmiş ve özellikle Güney Kıbrıs Rum Kesimin AB’ye üye olmasıyla bu ambargo ve kısıtlamalar genişletilmiştir. Avrupa Birliği Kıbrıslı Türklere Karşı vermiş olduğu hiçbir sözü tutmayarak çifte standart uyguladığın kanıtıdır.

Show More

Related Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button