OpinionTurkish

Annan Planı’nın Geçersizliği: Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Avrupa Birliği’ne Üyelik Süreci ve Kabulü

Kıbrıs, uluslararası sistemde nevi şahsına münhasır(sui-generis) bir devlet yapısının, iki kurucu toplumun ortaklığına ve siyasi eşitliğine dayandırılan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması ve Kıbrıslı Rumların 1963 yılında uluslararası antlaşmalar çerçevesinde oluşturulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tek taraflı olarak işgal ederek Kıbrıs Türklerini devlet kurumlarından uzaklaştırmışlardır. Güney Kıbrıs Rum Kesiminin tek taraflı olarak sürdürdüğü Avrupa Birliği ilişkilerinin Kıbrıs Cumhuriyeti temsilen sürdürmesine ve Avrupa Birliği’nin bu süreçte devletin diğer kurucu halkı Kıbrıs Türkünü görmezden gelerek üyelik görüşmelerini Rumların lehine onayladı ve Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün baş aktörü haline geldi.

Bu çalışma ile Kıbrıs Cumhuriyeti’ni temsilen Avrupa birliğine üyelik başvurusu yapan Güney Kıbrıs Rum Kesiminin, Yunanistan’ın çabalarıyla 2004 Annan Referandumundan önce Topluluğuna üye yapılmasını garanti altına alarak Annan Planının amaçsız ve gereksiz bir plan haline dönüşmesine ve Kıbrıslı Rumların Avrupa Birliğinden almış oldukları üyelik garantisi sebebi ile Annan Planına karşı yüksek bir yüzdeyle karşı çıkmalarına sebebiyet vermiştir ve Kıbrıs Meselesinin çözümsüzlüğünü derinleştirmiştir.

Bu bağlamda, Literatürden İkincil kaynaklar (Makale, Kitap, Dergi, Yüksek Lisans Tezi) kullanılarak meseleye yaklaşılmış ve Annan Planı öncesi yaşanan gelişmeler ve geliştirilen ilişkilerin Planın geçersizliğine katkı koyduğu görüşleri incelenmiştir. Çalışmanın amacı,Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin adanın tamamını temsil ettiği iddiası üzerine başvurduğu 1990 yılı Avrupa üyelik sürecinden, Kıbrıs’ta BM nezdinden başlatılan ve Annan Planına giden zaman zarfında yapılan görüşmelerde Avrupa Birliği’nin Güney Kıbrıs üyelik başvurusu ile vermiş olduğu kararlar ve üyelik garantileri, Kıbrıslı Rumları çözümden uzaklaştırdığı gibi Kıbrıs meselesinin içinden çıkılmaz bir soruna dönmesine ve çözümsüzlüğe yol açmıştır.

Giriş

Kıbrıs adası, tarihi geçmişine bakıldığında ada dışından olan devletler, stratejik önemi ve konumu bakımından her zaman ada üzerinde hâkimiyet sağlamak ve kontrolü elinde tutmak istemiştir. Jeopolitik konumu, uluslararası siyaseti ve politikayı belirleyen veya bu politik süreçte önemli rol oynayan uygarlıklar tarafından göz ardı edilmemiş ve bu süreçler, Ada’nın kaderinin ada dışındaki devletlerce yazılmasının sonucunu getirmiştir. Kıbrıs’ta üç asrı aşkın yönetimini elinde bulunduran medeniyetlerden bir tanesi Osmanlı Devletidir. 1571-1878 yılları arasında Kıbrıs Adanın yönetimini ve egemenliğini sürdürmüş on dokuzuncu yüzyılın sonunda ise o dönemde büyük devletlerin çizmiş olduğu bir gelecek yaşamak zorunda kalmış, 1878 yılında yapılan Osmanlı ve İngiliz arasındaki antlaşma, Kıbrıs’ın geleceği açısından yeni bir sürece girilmesinin nedeni olmuştur. Bu antlaşmayla adanın sahibi konumunu sürdürecek fakat yönetimi Birleşik Krallığa geçecektir(Özersay, 2002, s. 1).

I.          1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kurulması Ve Sonrası Yaşanan Gelişmeler

1955-1958 yılları arasında Kıbrıslı Rumların baskıcı politika ve eylemlerinden sonra 33 Karma köyden Kıbrıslı Türkler tecrit edilmiş ve buraları terk etmek zorunda kalmışlardır. Yunanistan, bu dönemde Birleşmiş Milletler’ de (BM)‘self determinasyon’ adı altında Enosisplanına yönelik bir karar elde edememiştir. Enosis’e karşı direniş mücadelesi başlatan Kıbrıslı Türkler ve bu direnişi kararlılıkla destekleyen Türkiye, Şubat 1959’da yapılan müzakerelerin başlatılmasında önemli bir imkân sağlamıştır. Türkiye-Yunanistan arasında 1959 başlayan müzakereler sonucunda Zürih’te mutabakata varmışlardır. İngiltere ve Kıbrıs’ta iki toplumun liderleri ile görüşülüp onay alındıktan sonra vücut bulan ve hayata geçen Londra ve Zürih Antlaşmaları; İki toplumun ortak olduğu ve toplumsal alanda otonom bir yapının oluşu ve bu antlaşma ile varılan çözümün üç ülkenin (İngiltere, Türkiye, Yunanistan) etkin garantisi öngören ilkelerinden oluşmaktaydı (Başkanlığı, 2011).

Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs’ta yaşayan iki toplumun ortaklık çerçevesine dayanan ve uluslararası antlaşmalar doğrultusunda 16 Ağustos 1960’ta bağımsız devlet olarak kurulmuştur. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni oluşturan antlaşmaların garanti etmiş olduğu Anayasa, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum halklarına tanınan eşit siyasi hak ve statü ilkeleri çerçevesine dayandırılmıştı. Fakat Kıbrıslı Rumlar, 1960’ta kurulan Cumhuriyetin bu ilkeler doğrultusunda varlık göstermesine şans vermeden, Yunanistan ile Enosis’igerçekleştirme hayalleri peşinde koşmuş, ada da yaşayan Kıbrıs Türk’üne karşı sistematik bir soykırım planını gerçekleştirme ve ada da olan varlıklarına son verme girişimlerine başlamaları devlet kurumlarında olanKıbrıs Türklerini atmışlar ve uzaklaştırmışlardır. (Başkanlığı, 2011).

Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios, Kıbrıs anayasasında yürürlükte olan 13 maddenin değiştirilmesi teklifi Kıbrıs Türk tarafına iletilmiş, Türk tarafınca kabul edilmeyen bu değişiklerin tek taraflı olarak Rumlar anayasayı yürürlükten kaldıracağını açıklamıştır. Türk Tarafının anaysa teklifini ret etmesinin ardından Rumların gizli, sistemli ve kapsayıcı yok etme\soykırım planı olan ‘Akritas Planı’nı işleme koyarak ‘Kanlı Noel’ girişimlerine 21 Aralık 1963 yılında bir yıl süresince uygulamaya koymuşlardır. Nitekim Kıbrıs Türk’ü 103 köyden ayrılmak zorunda bırakılmıştır (Erdoğan, 2016).

II.        Güney Kıbrıs Rum Kesiminin Avrupa Topluluğu İle İlişkilerin Başlaması

Kıbrıs adasının, Avrupa Birliği (o dönem adı Avrupa Ekonomi Topluluğu –AET) ile başlayan ilişkileri, Kıbrıs’ın 1960 senesinde bağımsız bir cumhuriyet olarak varlık gösterdiği ve göstermediği dönemler itibari ile İngiltere ile geliştirilen ve kurulan ekonomik ve siyasi birlikteliğe dayanmaktadır.Bu birlikteliğin derinleşmesi, 1961 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti ve İngiltere’nin imzaladığı “Tercihli Ticaret Anlaşması’nın”, belirlenmiş olan bazı ürünlerin gümrükteki vergi oranlarını indirmesini amaçlamasının, Kıbrıs için ilerleyen süreçte dışa ihraç ettiği ürünler için İngiltere önemli bir ticaret ortağı durumuna gelmiştir(Kaya, 2012, s. 40).

Avrupa Ortak Pazarı’na 1961 yılında üyelik için İngiltere’nin başvurması, Kıbrıs Cumhuriyeti yönetiminde oluşan ekonomik kaygılar ve endişe neticesinde,Kıbrıs Cumhuriyeti için, İngiltere ile yapılan ticaretin, ülkenin genel toplam ürün ihracatının yarısından fazlasını oluşturan bir Pazar olması ve bunu kaybetme endişesi harekete geçme sürecini hızlandırdı(Kaya, 2012, s. 41).

Üyelik başvurusunda bulunan İngiltere, Fransa’da yönetimde olan De Gaulle tarafından 1970’lere kadar üyeliği veto etmesi görüşmelerin sonuçsuz kalmasına sebebiyet vermiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti ise Her İki Toplumun onayı da alınarak Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET) ortaklık başvurusunda bulunmuş; Fakat Fransa’nın, İngiltere’nin ortaklık başvurusuna karşı vetosu yüzünden Kıbrıs’ın ortaklık başvurusu da 1972’ye kadar sonuçsuz kalacaktır(Kaya, 2012, s. 41).

Kıbrıs’ta nevi şahsına münhasır bir durum olarak yaşanan gelişme,Kıbrıs Cumhuriyeti’nin1961’de Avrupa Konseyi’ne üye olarak kabul edilmesi ve 1962’de de İnsan Hakları Sözleşmesi’ne imza atması, o dönemde kiuluslararasıkonjönktürve o dönemin mevcut statükosunda Hem Bağlantısızlar Hareketi hem de Avrupa Konseyi kurumuna üye olabilen yegâne devlet olabilmesi niteliğini taşıması, “Sui-Generis” yapısının bir diğer örneğini oluşturmaktadır.

Nitekim, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını kazanması akabinde ilk iki yıl gibi kısa bir zaman zarfında hızlıca Avrupa ile yakınlaşma, bütünleşme ve ortaklık kurma politikasının özünde ki amaç ve beklenti, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde fiili ve etkin Garantörlük vasfını üstlenen devletlerin, ada da var olan etkinliklerini ve baskınlıklarını azaltmaya yönelik bir girişim ve politika olduğu vurgulanmalıdır. Kıbrıslı Türkler, 1963 yılı itibari ile Rumların ırkçı saldırı planlarına ve baskılarına zorla maruz kalması sonucu Hükümet ve Temsilciler Meclisi’nde görevde oldukları yerlerden çekilmiş veya çekilmek zorunda bırakılmışlardır(Kaya, 2012, s. 41).

İngiltere’nin, 1973 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üye başvurusunun kabul edilmesiyle yeniden ısınan üyelik ilişkileri, Kıbrıslı Rumlarıntek taraflı yürüttüğü diplomatik temas ve görüşmelerin sonucunda, Kıbrıs ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Ortaklık Antlaşması 19 Aralık 1972’de, Roma Antlaşması 238. Fıkra hükümlerine atıfta bulanarakimzalandı. Resmi olarak 1973 yılının ilk gününde yürürlüğe girecektir (1 Ocak 1973). Roma Antlaşmasının bir hükmü olan ve Atıfta bulunulan ilgili 238. Madde; AB ve Kıbrıs ilişkilerinde ticarete en büyük engel olan gümrükte vergi ve kota uygulamalarının kademeli olarak kaldırılması ve ikili bir aşama süresinde gümrük birliğinin kurulmasını ön görmekteydi(Kaya, 2012, s. 42).

Kıbrıslı Rumların, Topluluğuna yönelik üye olma arzularının Cumhuriyetin ilk yılları itibari ile tamamen ekonomik kazanımlar elde etme doğrultusunda şekillendiğini söylemek mümkünse de sonraları meydana gelen ve yaşanan iki toplum arasında ki çatışma ve kutuplaşma “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” meşruiyeti tartışma konusu haline getirmiştir. Önemli bir diğer husus AET ve Kıbrıs ile imzalanan ‘Ortaklık Antlaşması’nda madde 5’te yer alan “Kıbrıs’ta yaşayaniki toplumun birbiri arasında kesinlikle fark ve ayrımın gözetilmeyeceği” yazılı hükmü, hiçbir zaman uygulamaya konmamıştır(Kaya, 2012, s. 42).

Kıbrıs Türk Toplumu tarafınca temsil edilmeyen, tek taraflı olarak Kıbrıs Rumlarının AT’ ye katılmak istemelerinin gayeleri, Avrupa’nın Batı’sında ekonomik temelli siyasal oluşum süreci ve buna dahil olan Yunanistan gibi ülkelerce başlatılan siyasal birlik(te)lik süreci dışında kalmamak ve verilecek olan ekonomik-ticari taviz ve yardımlardan ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ adı altında tek yanlı olarak faydalanmak istemesi olmuştur (Demir, 2005).

Kıbrıs Cumhuriyeti ve AT arasındaki imzalanan ‘Ortaklık Antlaşması’, Kıbrıs Türk Tarafınca tepkiyle karşılık bulmuş ve eleştirilmiştir. Yapılan ‘Ortaklık Antlaşması’, Rum kesimi tarafınca tek yanlı yaptığı girişimler sonucu imzalanıp varlık kazanması, başta uluslararası hukuk normlarının ihlal edilmesi ve 1960 tarihinde yapılan antlaşmaların çizdiği çerçeveye aykırılık göstermesi durumunu belirterek, söz konusu antlaşmanın Kıbrıs Türk Toplumunu hiçbir surette resmi olarak bağlayamayacağınıaçıklandı.(Kaya, 2012, s. 42).

Nitekim 1978 yılında Kıbrıs, AET ile imzalanan ilk mali protokol antlaşmasından sonra farklı nitelikte krediler ve hibeler almaya başlamıştır. AB’nin Bakanlar Konseyi dönem başkanlığını yürüttüğü sırada Yunanistan, ‘Ortaklık Antlaşması’nda söz konusu 2. Madde hükmüne atıfla başlatılan, Kıbrıs ve Topluluk arasında oluşturulmak üzere bir Gümrük Birliği Antlaşması girişimleri sonucunda, 1987 yılının son baharında Birlik ve Kıbrıs arasında Gümrük Birliği Antlaşması imzalandı. 1 Ocak 1988 yılından sonra uygulamaya geçmiştir.(Kaya, 2012, s. 42).

*The information and views set out in this article are those of the author(s) and do not reflect the official opinion of the IPE Club. 

Show More

Related Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button